Unutulan İslam’da Hanedanlık Evliliği

Unutulan İslam’da Hanedanlık Evliliği

“Eğer yetâmâ konusunda ölçü tutturamamaktan endişeleniyorsanız, huyunuza uyan hatunu ikişer, üçer ve dörder nikahlayınız. Dengeli davranamayacağınız korkusunu taşıyorsanız; sakın ha! Yalnız bir tane! Ya da âidiyetlerinizin sahip olduğunu… Bu davranış, geçindirememenize en uygun çözümdür” Nisa, 4/3.

وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ

İslam’da çok evlilik var mıdır? Ben bu Nisa Suresinin 3. ayetine dayanarak İslam’da çok evlilik olduğuna inanmıyorum. Çünkü bu ayet-i kerime şart cümlesidir; “Eğer ölçülü davranamamaktan endişeleniyorsanız…” buyurulmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki eğer bu endişeyi taşımıyorsanız çok evlilik olmaz.

Ancak Kur’an-ı Kerimin makasıd, hudud’ullah ve tavsıye biçimindeki Muhkemat’ı, bugünkü yasal düzenlemelerimizde devrim ilkeleri olarak adlandırılmış ve bugünkü düzenlemelerde hasıraltı edilmiş ve edilmekte, dolayısıyla Kur’an kültürü anlamsızlaştırılmaktadır.

Bu nedenle Kur’an-ı Kerimin ince düzenlemeleri, derin devrim ilkeleri ve büyük hesapları Siyonizm’in anarşist ruhu için sıkboğaz edilmiş, uzak hedefli sinsiliklerine ve acımasız giyotin uygulamalarına yenik düşürülmüştür. Şöyle ki:

a) Acaba bu ayet-i kerimede “endişe ediyorsanız” emrinin muhatabı kimdir? Bunun cevabının önemi çok büyüktür. Konu bütünlüğüne bakarsak burada hıtap, Asaba-Yetama ilişkisi içinde, “Asaba”dır.
Asaba, sanıldığı kadarıyla sadece Feraiz ilmindeki boyutları içinde değerlendirilemez. Yani Asaba, sadece ölümü anında meyyit Asaba’nın hesabındaki işletme ve mal varlıklarının varisler arasında bölüşülmesi olarak düşünülemez.

b) İkişer, üçer,,, dörder deyiminde çok ince bir hesap yok mu? Bu paylaşım, rastgele halk arasında gerçekleşemez. Çünkü bütün halkı tek tek düzene koyup bir disiplin içinde herkese 2’şer, 3’er ve 4’er dağıtmak çok zor olur.

c) Aile ise içinde insan türünün belli bir şekilde üretildiği, cinsel ilişkilerin düzenlendiği, sosyalleşme sürecinin ilk ortaya çıktığı kültürel mirasın nesilden nesle aktarıldığı; biyolojik, psikolojik, ekonomik, toplumsal, hukuksal görevleri olan sosyal bir kurumdur.

Bu kurumların içerisinde aile, diğer kurumlara temel teşkil eden önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. Çünkü toplumların ilk gelişme safhalarında, “din, devlet, eğitim, ekonomi gibi diğer sosyal kurumlar öncelikle aile sistemleri içerisinde şekillendiler ve geliştiler, sonraları bu kurumlar kültürel gelişme ile birlikte aileden bağımsız hale geldiler”

Ailenin farklı kategoriler içerisinde değerlendirilmesi, onun her toplumda ve aynı toplumda değişik yapı ve özelliklere sahip olmasının doğal bir sonucudur.

İşte Kur’an kültürü, aileye bu devrim ilkesi çerçevesinden bakmaktadır.

Kur’an kültürü, bütün devlet üst kurumlarını bir aile ve bir hanedanlık olarak düşünmektedir.

Tefsirler kavramların sözlük anlamını aşamazlarsa ve bütüncü bir anlam içinde toplumda geniş bir değişim rüzgarı estiremezse bu yetersizlikte Kur’an kültürünün hiçbir payı düşünülemez. Tamamen din adamlarının bir araya gelip İcmâ’-ı Ümmet Kurumunu veya Kurulunu oluşturamamaları yüzündendir. Cumhuriyet uleması ve İlahiyat akademisyenleri, Tanzimat Fermanı ve yasal düzenlemelerinin kıskacı altında ezilmiştir.

Kur’anın deyimiyle Rabbani-Ahbar Maide, 5/63. olmaktadır. Bu ayet-i kerimelerde Cumhuriyet din adamları, zembereği kopmuş mekanik saat olarak nitelenmektedir. Sistematiğini yitirmiş; başıboşların saldırganlığı gibi değerlendirilmiştir. Kur’an deyimiyle Tek dişi kalmış canavar olan Tanzimat Fermanı’nın Siyonizm’i, Türkiye Cumhuriyeti ulemasını efsunlamış, seküler bir Türkiye’yi doğurmuştur.

İşte bizim düşlediğimiz Büyük Tefsir çalışması ayet-i kerimelere derin anlamalar yüklemeye çalışmakta ve Nisa Suresi 3. ayet-i kerimesini “Hanedan Evlilikleri” olarak yorumlamaktadır. Avrupa kültüründe İngiltere, Hollanda, İsveç, İspanya ve Uzakdoğu ülkesi Japonya krallıklarla ve hanedanlıkla yönetilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu Beylikler döneminde olduğu gibi Türkmen aşiretleri Birliğini denememiş ve şeriat yasa kurum ve kuruluşlarını atlayarak örfi yasalar çıkararak kardeş katlini yasallaştırmışlardır. Hanedanlık makamını Avrupa’dan devşirmelerle donatmıştır. Kur’an kültürünü, tıpkı Cumhuriyet uleması gibi hanedanlık görkemliliğini yitirmiştir.

Aşiretlerde “aile, en az iki neslin bir arada bulunduğu kan bağıyla karakterize edilen küçük bir sosyal örgüttür. Aşiretin yerleşik olduğu kırsal bölgede Bölünmez asaba Ailesi, üyelerinin bütün ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Böylece aile üyelerinin hayatlarının tamamını kapsamakla, “topluluk” özelliği de göstermektedir. Üretim aile içinde yapılır. Eğitim aile içinde verilir. Aile ayrıca koruyuculuk göreviyle birlikte dini ve boş zamanı değerlendirme görevlerini de yüklenmiştir.

Lâikliğin yerleşmesine çalışılan bir dönemdi. Bu nedenle lâikliğe ters düşen dincilik, bağnazlık ve gericilikle mücadele edilmişti. Kadının topluma katılması çabaları ve kadının dekolteli eğitimi gibi konular oldukça zaman almıştı. Böylece çağdaş toplumlardaki aile yapısı bize göre üsve-i seyyie olarak alınmıştı. Ailede var olan geleneksel öğeler bir kenara atılmış; yeni, çağdaş bir aile yaşantısı amaçlanmıştı. Bunda da başarılı olundu ve böylece 1950’li yıllara değin gelindi.

Bu ayet-i kerimede siyasi bir aile kimliği açıklanmaktadır. Ayet-i kerimeye bu açıdan bakalım. Elbette burada, devletin üst kademesindeki iyi yönetici Hanedan ailesi ele alınmaktadır. Neden bu yargıya vardığımız konusunda açıklama yapalım;
Buradaki iki anahtar kavram, النساء ve اليتامي kavramlarıdır. Bu iki kavram arasındaki denge sağlam kurulursa sonuçta Kur’an kültürüne layık bir sosyal tarih penceresini açarız. Sosyal tarih kitabı hazırlarız.

Bütün meallerde; normal sözlük kitaplarına bakılarak النساء normal bir bayan-kadın ve اليتامي da yetim kız anlamında alınmıştır. Bu yalın anlamıyla kadın ve yetim kız arasında nasıl sosyal bir doku kuracağız ve sosyal tarihe kapı aralayacağız?

Oysaki bu iki anahtar sözcüğe; analitik ve tefsir terminolojisini katarsak bizim yorumlamalarımız ortaya çıkar. اليتامي ıstılahî/terminolojik olarak “babadan yetim” anlamında değil de meyyit asabanın varisi anlamında “asabadan yetim”dir. Yani Ashab-ı Feraizdir. Feraiz ilmindeki Ashab-ı Feraiz’in Kur’an kültüründeki adı, “Yetama”dır. Oysaki hiçbir dayanağı olmadan tefsirlerdeki anlamı, “babadan yetim” dediğimizde النساء ile nasıl bağlantı kuracağız.

Şöyle ki Yetama, ölen asabanın ashab-ı feraizi/varisleridir. Nisa da ölen asabanın hanımıdır ve ölen kocasıyla işletmeler, mal varlıkları konusunda hukukan ortaktır. İşte eğer ayetteki; “korkusunu taşırsanız” yüklemiyle bir bağ kuracaksak deriz ki; Eğer kocasının ölümü üzerine bu aşiretten koparak başka aşiret reisleriyle evlenip ev kuracak olursa bu mal varlığını da beraberinde götürecek ve ölen kocasının mal varlıklarını da götürünce vâris/yetamalar haksızlığa uğramış olacaktır.

İşte Bizim verdiğimiz anlamda bir farkındalık ve bütünlük var. Ayet-i kerimenin anlamı bu olmalıdır ve bu yoruma, “Büyük Tefsir” farkındalığı diyebiliriz. Ama İslam tarihinde bu anlamı veren hiçbir tefsirci ve fıkıhçı yoktur denebilir. Bu nedenle İslam tarihinde siyasi oluşumlara bakış açısı oluşmamıştır. Devlet-din sosyal dokusu kurulamamıştır. Şeyhulislam-hükümdar çekişmeleri asla eksik olmamıştır. Devrim oluşturacak hükümdar F S Mehmet vd ların iradesine ulaşılamamış ve Kanunname yazmak gereğini duymuştur. Ama bütün devlet uygulamaları bu yöndedir. Kur’an-ı Kerimden bu iki kavrama bu yönde bir yorum getirilmediğinden suçlu Kur’an olmuştur. Yetama’ya bütün müfessirler sözlük anlamıyla, “Babadan Yetim” demişler ve ıstılahi/terimsel anlamı gözardı edilmiştir.

Kur’an-ı Kerim temel kavramlarına böyle bilimsel ve tefsir terminoloji farklılıkları geliştirilerek yeni yorumlar getirildiğinde bin yıldır uygulanmayan yepyeni bir Kur’an Tefsiri farkındalığı ortaya çıkarılmış oluyor. Bu gibi bilimsel ve terminolojik anlam verdiğimiz ve bu sayede “Akademik Meal-Tefsir” farkındalığımızı sergilediğimiz onlarca kavram vardır. Bu farkındalık, bizim Meal-tefsirimizde; 21. yy anlamında, “2001 Büyük Tefsiri” sergilemiştir.

Kur’an-ı Kerim temel kavramlarına böyle bilimsel ve tefsir terminoloji farklılıkları geliştirerek bin yıldır uygulanmayan yepyeni bir Kur’an Tefsiri farkındalığı ortaya çıkarmış oluyoruz. Bu gibi bilimsel ve terminolojik anlam verdiğimiz ve bu sayede “Akademik Meal-Tefsir” farkındalığımızı sergileyen onlarca kavram vardır. Bu farkındalık, bizim Meal-tefsirimizde 2001 sergilenmiştir.

Şimdi bu farklı iki kavram olan “Yetâmâ-Nisâ’” tefsir farkındalığına “Büyük Tefsir” dedik ve farklı yorumumuzun özetini yukarıda anlattık. Konunun akademik ve bilimsel açıklamalarını ikinci makalemize konu yapacağız.

1 Feridun Merter, 1950-1988 Arası Köy Ailesinde, Malatya Örneği, Aile Araştırma Kurumu Yay, Ankara.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir